Gezi stajı için Karadeniz bölgesini seçtim. Batum,Trabzon
ve Safranbolu illerini gezerek Karadeniz kıyısının farklı bölümlerindeki
illerin mimari yapılaşmalarındaki farklı yaklaşımları karşılaştırma fırsatı
buldum.
Batum’da genel olarak turist alımı arttıkça değişen şehir mimarisi, Trabzon’da doğal malzemenin yapılar üzerinde kullanımı, Safranbolu’da ise mimaride şehir bütünlüğü ve yerleşimi dikkatimi çeken ögelerdi.
Batum’da genel olarak turist alımı arttıkça değişen şehir mimarisi, Trabzon’da doğal malzemenin yapılar üzerinde kullanımı, Safranbolu’da ise mimaride şehir bütünlüğü ve yerleşimi dikkatimi çeken ögelerdi.
Batum-Gürcistan
Batum ticari gelişme ile paralel olarak yeni gelişmeye
başlayan bir şehir. Eski şehir bölgesi
hala korunuyor olsa da kıyı şeridine sıralanmış yapılar genellikle yeni ve
turist odaklı yapılaşmalar. Şehrin en büyük yeni yapıları son derece kitch
yapılar. Fakat eski şehir bölgesinde Piazza
Avrupa meydan, etrafında çevrilmiş, astonomi kulesi,müze binası ve
tiyatro binası daha değerli ve şehir ruhunu yansıtan ana binalardan. Şehir
Karadeniz kıyısında yer alsa da birçok açıdan Avrupa şehirlerini anımsatıyor.
Trabzon’da sadece 2 yapıyı ziyaret etme olanağı
bulabildim; Sümela Manastırı ve Ayasofya Kilisesi. Sümela
Manastırı şehir merkezinden oldukça uzakta kayaların içine Hristiyan rahiplerce oyulmuş küçük bir
manastırmış başlangıçta.Orjinal manastır bölümü oldukça tahrip almış ve restorasyon çalışması yıllardır devam ediyor fakat pek başarılı bir restorasyon olduğu söylenemez. Manastıra eklenen ve şu an orijinal manastırdan çok daha baskın görünen kısım-kompleks Osmanlı zamanında inşa edilmiş.Genel olarak doğal taş ve ahşap ağırlıklı yapılar. Trabzon yakınlarındaki Uzungöl eski evlerin korunabildiği nadir yerlerden.Her ne kadar turistik ilgi yüzünden deformasyona uğrasa da doğal ahşap ve taş yapılar görülebiliyor. Son olarak da Ayasofya Kilisesi yakın bir zamanda camii’ye çevrilmiş. İçerisinde kabartmalı bir ikonografi bulunuyor.ve İstanbul’daki Ayasofya’dan çok daha küçük.
Safranbolu
Manastırı şehir merkezinden oldukça uzakta kayaların içine Hristiyan rahiplerce oyulmuş küçük bir
manastırmış başlangıçta.Orjinal manastır bölümü oldukça tahrip almış ve restorasyon çalışması yıllardır devam ediyor fakat pek başarılı bir restorasyon olduğu söylenemez. Manastıra eklenen ve şu an orijinal manastırdan çok daha baskın görünen kısım-kompleks Osmanlı zamanında inşa edilmiş.Genel olarak doğal taş ve ahşap ağırlıklı yapılar. Trabzon yakınlarındaki Uzungöl eski evlerin korunabildiği nadir yerlerden.Her ne kadar turistik ilgi yüzünden deformasyona uğrasa da doğal ahşap ve taş yapılar görülebiliyor. Son olarak da Ayasofya Kilisesi yakın bir zamanda camii’ye çevrilmiş. İçerisinde kabartmalı bir ikonografi bulunuyor.ve İstanbul’daki Ayasofya’dan çok daha küçük.
Safranbolu
Safranbolu evlerinin maalesef oldukça kitch hale
getirilmiş yapılar olduğunu düşünüyorum. Fakat Safranbolu’da benim ilgimi çeken
bölge daha çok Agora ve Cinci Han bölgesi oldu. Açık ve yarı açık
çarşı,devamında da Cinci Han oldukça iyi şekilde korunmuş gibi görünüyor.
Yerdeki taşlar, Han’daki aydınlatma elemanları, sokakların sınırlarını
belirleyen yapılar aslına en yakın halde olduğu için yıllar öncesindeki yerleşim
ve plan açık bir şekilde anlaşılıyor. Karadeniz bölgesinde yaygın olan dağ
yamacına yerleşmiş ahşap ve taş malzemeli yapılaşma burada da görülüyor.
Safranbolu’nun diğer şehirlerden farkı, şehrin büyük bir bölümünün aynı dilden
konuşan yapılardan oluşuyor olmasıdır.